18 Kasım 2013 Pazartesi

Peygamber Efendimizin Eğitim ve Öğretime Verdiği Önem
Kuran Okuyan Bir Bayan Nasıl Giyinmeli?

ÖĞLEN NAMAZINA NASIL KALKILIR


öğlen namazına nasıl kalkılır ile ilgili görsel sonucu
Hakkında konuşmak istediğim kitap, Bülent Akyürek'in öğlen namazına nasıl kalkılır kitabıdır. Yazar hakkında bildiğimiz en önemli bilgi, istanbulun varoş dünyalarında, ateizmin soğuk pençeleri  arasında ruhunun kaybolduğu bir geçmişten sonra, kendini İslamın sükunetli ve emniyetli sularına bıraktığı bilgisidir. Kendisi kendi geçmişini tasvir ederken, aynı zamanda imandan yoksun bir ateistin içinde bulunduğu çaresizliklerin portresini çiziyor.

"Ateist için günlük aksamalar, anlık kaygılar keyif kaçırıcı çok büyük bir problem gibi algılanır, çünkü onun kendinden başka bir gücü , yardım alacak birisi yoktur"  diyerek, kitabında ateist bir insanın içine düştüğü ve aşması asla mümkün olmayan derin boşluklar taşıdığını anlatmaya çalışır.
Bütün kitapları da, hep bu boşluktan, keşmekeşlikten, ateizmin insan ruhuna verdiği tahribatlardan bahseder. Yazarın islami kitaplar dünyasına tevdi ettiği en büyük kazanım, onun böyle bir konuyu uzun ve anlaşılır bir şekilde işleyerek iman sahibi insanların anlaması ve tatması asla mümkün olmayan bu ateistik duyguları deşifre etmesidir. Özlü itiraflarıyla bu keşmekeş dünyayı içlerinden birinin kendi dili ile şiddetle eleştirmesini temsil ettiği için kitapları, Müslüman  okuyucunun dikkatini ve ilgisini çekmeyi başarmıştır.
 Kitap şahsına münhasır pek çok orjinallikler barındırsa da, aslen kuran hadis okuyan, birikimli okuyucunun  kendi kendine söylendiği terennümleri n bir araya toplanmış hali gibidir. Dikkat çeken nokta ise bu tefekkür ve mırıldanışları vaktiyle dışarıda kalmış birinin söylemesi ve bunu birazda  medyatik bir formda sunmasıdır. Çünkü daha öncede kitaplar yazmış bir yazardır ve  bütün bu söylediklerimiz  onun müşteri portföyünde büyük bir açılım gibi görünüyor.
Kitabını çok akıcı sade bir üslupla yazdığı için iyi bir okuyucunun bir iki taşımda bitirmesi tavsiye edilir. Sanki bir fikir bombardımanı olan kitabı böyle hızlı hızlı okuyunca savaştan çıkmış gibi hissedilmesi olağandır. Ve bence faydalı bir okuyuş olacaktır.
bülent akyürek ile ilgili görsel sonucu

Yazar, kitapta net dünyasını facebook ve twitterleri hakkettiği kadar eleştirmiş, bu konuda onu tebrik etmemek mümkün değildir. "Adım eleştirmene çıkmış" diyor ama yaptığı eleştirilerde çok abartı yok bence. Yani herkes ancak hak ettiği kadar gülle yemiş ve ortada hiç bir sorun görünmüyor.
 Kitabın ana teması, adından da anlaşılacağı gibi namaz ve ona verilen değer hakkındadır. Bazen inadına ironik, bazen de çok sert ve keskin ifadeler kullandığı için namaz bilincinin onarılmasına, namazların huşusuna doğrudan ve dolaysız bir katkıda bulunuyor. Uzun ve edebi ifadeler yerine yalın ve sert bir üslupla okuyucuyu kendisine bağlıyor.
Kitabın kapağını kapattığınızda, kendi namazınızı sorguladığınız gibi, toplumsal bazı düşünceler de elde ediyorsunuz. Bu kitabı,  uzun cümleler okumayı başaramayan, kitap okumaya alışık değilim diyen birisi için de, sürekli kitap okuyan birisi içinde tavsiye ediyorum. Özellikle bu aralar hiç okuyamıyorum motivasyon sorunum var diyenler kitap yolculuğuna mutlaka bu kitapla devam etmeliler çünkü severek okuyacak ve faydasını görecekler.

Kitapta yazar, namazın toplumsal boyutunu konu alıyor gibi görünse de  aslında ferdi bir eylem oluşuna ve alınması gereken huşuya da değiniyor. Ne sadece huşudan , ne de yalnızca toplumsal bir ibadet olduğundan dem vuruyor, aksine her ikisini bir bütün olarak sunuyor.Bunan dolayıdır ki, Namaz konusunda yazan selef yazarların bir adım ötesini temsil ediyor. Namazı anlık huşudan manevi ve ferdi atmosferden ibaret gören önceki kitaplardan bu kitabı ayıran  özellik, namazın aynı zamanda cemaatsel bir ibadet olma özelliğini şiddetle ifade etmesidir.
Yazarın çıkış noktası  da tam burasıdır. Fertten topluma doğru uzanan namaz ağacını tüm dal ve yaprakları ile bir bütün olma özelliğini gözler önüne sermeye çalışıyor. Konuyu öğle namazı diye bir başlıkla açması onun bu farklı yaklaşımının göstergesidir. Sabah namazına kalkamamak ferdi bir problemse öğle namazına kalkmamanın Allah'tan başka birilerine ibadet gibi algılanmasında hiçbir garabet yoktur ve bu noktadan bakıldığında öğle namazı daha ciddi itikadi bir ehemmiyet taşır. uykuda başka bir Rab bulamazsınız ama uyanıkken kılmıyor sanız başka Rabler hayatınıza çoktan girmiş demektir .
kitabı okuyun fayda göreceksiniz.Tefekkür kanallarınızın pasını silecek, işe köklü düşüncelere dalmakla başlayacaksınız .
Allah'a emanet olun
Umeyme VERA



                                                      KILIÇ VE KELİME



       Tarih, kendi trendinde devasa bir barbarlık hikayesi  yazdı. Uzak doğudan gelip köklü İslam medeniyetlerinin berrak ufkuna çöreklenerek, ansızın gözlerdeki feri alan çekirge sürüsünün İslam medeniyetlerine verdiği tahribattan bahsetmek istiyorum.  İlmin, irfanın, yerleşik bir medeniyetin toplumsal karakter olarak benimsendiği ilerlemiş bir medeniyetin aklının ve bedeninin istilaya uğraması faciası...
 Bahsedeceğim kitap, İmadüddin Hali'l in kılıç ve kelime adlı tarihi romanıdır. Bağdatın Moğol sürüleri tarafından işgal edilişini adıma adım, bütün yönleri ile kaleme alan yazarın kullandığı edebi ve esrarengiz üslubu  okuyucunun kitabın içindeki uçsuz  bucaksız kelimeler arasında gerçek  bir dünya bulmasını sağlıyor ve tarihin soğuk bir beton gibi ıssız, tüm yönleriyle acımasız yüzüne tanıklık ediyor.
 Kalem erbabının köklü bir medrese ile hayat bulduğu, ilmin parlak bir ışık gibi yeryüzüne yayıldığı, kitap yapraklarının rüzgar gibi çevrilip ardı ardına,  ıssız bir çölde soğuk su gibi içildiği bir İslam medeniyetinin, kalemle yaptığı cihadının kılıç hüviyetine bürünmek zorunda kaldığı bir dönemden bahsediyor.



 Kitap sayesinde, medreselerin  muhteşem bir yapıt gibi değer gördüğü, hocaların sözlerinin en nadide şiirlerden üstün tutulduğu bağdat günleriyle tanışıyoruz.

 Coşkun bir pınar gibi ilim yoluna akan gençleri vardı Bağdatın, ta ki hepsi kılıçların altında can verip nehirler kırmızı kana boyanana  kadar.  Ve tüm zamanlara yetecek kadar  ilim yığını kitapları vardı Bağdatın, ta ki nehirlerden mürekkep akana kadar.
Kitabı okurken, yazarın kaleminden süzülen hüzün şerbetini soluksuz içiyorsunuz. Bu büyük İslam medeniyetine ait ilim ehli gençlerin bizzat kanlarıyla nehrin kırmızıya boyandığını ve bütün kitapların nehre atılıp imha edildiğini okuyunca kendi ilimsizliğinize hayıflanıyorsunuz. Ve o muazzam eserlere, güneşin ışıkları altında serdedilmiş o muazzam hikmet parçalarına asla ulaşamayacağınız dan dolayı dolumsuyorsunuz.  Yazarın cömertçe ikram ettiği hüzün şerbetini  farkında olmadan sayfa sayfa,yaprak yaprak içiyorsunuz.

Kitapta başlıca dört kahramandan bahsediliyor  bunlar: Velit, Hannan, Abdülaziz ve Süleyman. Velit  Hannanın agabeyisi, Abdülazizle de çok  yakın arkadaştır. Abdülaziz de  Hannanın nişanlısıdır.  Süleyman ise Velit ve hannanın babasıdır. Moğollar istila etmeden önce Velit ve Abdülaziz bağdatın en köklü medresesinde  okumaktadırlar. Abdülazizin ilim tutkusunun olayların gidişatında nasıl bir hüviyete büründüğünü okudukça hayretler içinde kalacaksınız.  Onca istila ve saldırılara kulak tıkayan bir kişilik sergilemesi onu çok farklı bir serüvene doğru sürükleyecektir. Kelime ve kılıç arasındaki gelgit ve bocalamaları hem ona hem Hannan'a hem Velid'e hemde Süleyman'a tamiri mümkün olmayacak zararlar mı verecek yoksa seçimini üzerine doğrultan kılıçları bertaraf eme adına kılıçtan yana mı kullanacaktır? ya bütün seslere kulağını tıkayarak kitap okumaya devam edecek yada moğollara karşı mücadele ederek aktif direnişe katılacak.

Bıçağın kemiğe dayanmasına rağmen onu görmezden gelerek, coşkuyu hala kitaplarda mı bulacak yoksa kafirlerin yok oluşu hayalleriyle  kılıçta mı kaybolacak?  İslam için mi çarpışacak, islamsız bir ilimle avuntu, esir bir hayata mı razı olacak? Hepsinden önemlisi bunlardan hangisini seçerse seçsin, bu seçim onun kaderini çok derinden etkileyecek. İstilacı Moğolların kitap düşmanlığı, bir kitap aşığı tarafından kitapsız bir medreseye rıza göstermek olarak, istilacıların izin verdiği kadar bir ilimle onların yakıp yıktığı medreseyi onlar adına bir piyon gibi yeniden tamir ederse bu muhakkak ki onun sonu olacaktır .
 Bu kitapta, bağdat sokaklarını kana bulayacak  moğol güçlerinin adım adım yaklaşmasına rağmen tedbirini almayan bir halifenin hikayesinin okuyacak, köklü bir bağdat mutfağından artık cızırtılı yağ seslerinin gelmemesine hayıflanacak, hayata dair bütün eylemlerin tek tek yok oluşuna şahit olacaksınız.

Her şeye rağmen soylu bir direniş ile karşılanan Moğol orduları Bağdat'ı ele geçirecek mi ? şanlı direnişçi Velit ne gibi bir başarılar elde edecek okuyun ve görün.

Kitabın içindeki Abdülkadir Geylani söylemlerine kendini fazla kaptıramayanların, bazen derin derin düşünüp farklı anlamlara doğru kalbini kaydıran başka okuyucuların yorumlarını da merak ederdim doğrusu. Kitapta sürekli bahsedilen Abdülkadir Geylani söylemini gerçek bilgilerle nasıl buluşturursunuz onu bilemem ama, ben yinede okuyun derim. Belki şu  Geylaninin sırrı da çözülür böylece.
  Allah'a emanet olun
Umeyme VERA

                      YUMURTAYI HANGİ UCUNDAN KIRMALI




       Kimi yazarlar, Türkiyedeki İslamcı yazarlık serüvenine  batılı söylemlerin derinlemesine muhakeme edilmesi yöntemiyle katkıda bulunma yolunu seçerler. Türkiye ve Türkiyeli Müslümanların tarihine ışık tutarken, bu işi batıcı düşünce yapısının mihengine vurarak yaparlar. Müslümanların üzeri örtülmüş derin yaralarını öyle bilgiç bir bir üslupla tahkik ederler ki, bu yaranın kanadığını bile unutmuş çoğunluk okuyucu,  tarihisel bir bakış açısının ilginç atmosferinde bulur kendini. Türkiye ve dünya  Müslümanlarının meselelerine ışık tutarken, bu sorunları öylesine derinden tahkik ederler ki, yaraya neden olan geçmişteki en ince  atılımlara  bile değinebilme maharetine ve zekasına sahiptirler. Müslümanlar, tam yaranın kanadığını  unuttuğu, tarih kadar derin ve köklü acılarının üzerine kül bastığı, Müslüman kişiliklerini kaybedip asimile işleminin büyük ehemmiyetinin tamamlandığı dönemlerde böyle yazarlar çıkar ve hem yaradan hem yaranın ne zaman ilk kan topladığından dem vurma amacıyla kalem oynatırlar. Böyle yazarlar toplumsal bütün sonuçları, gerçekçi nedenlere bağlarken sergiledikleri maharetleri yüzünden esrarengiz bir kişiliğe bürünürler.  
Bu makalemde, günümüz meselelerini tarihsel bir perspektiften bakmak konusunda gerçekten çok marifetli bir yazar ve onun bir kitabından bahsetmek istiyorum.  Yazarın adı Rasim Özdenören. Kitabın adı ise Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı.
Kitap, batılı beyaz adamın zenci adama karşı başlattığı barbarlık hikayesiyle başlar.Yazar, bu tarihi vakıayı  konu alan bir filmi tahkik etme yöntemiyle batıyı batılı bir üslupla eleştirir.Amerikanın keşfedilmesiyle beyaz adamın siyah adamlarla yaptığı barbarlık savaşında, siyahi bazı askerlerinde rol oynadığını gören bir Kızılderilinin bu duruma anlam vermekte zorlandığının altını çizer. Kölelik kavramı ile hiç tanışmadığı için, beyaz adamın ordusunun içinde paralı bir asker olarak siyahi bir adamın köle olarak çalışmasına bir türlü anlam veremeyen Kızılderili;  "beyaz adamı anladık da şu beyaz(laşmış) siyah adama da ne oluyor." diyerek belirttiği hayret ifadelerinin altının çizerek kitaba giriş yapılır.
Kitabın her satırında  yalnızca batı dünyası ve İslam dünyası kıyaslanır durulur. Batının geçmişte verim elde etmiş, Müslüman zihnine zararı dokunan sonuç olarak da başarılı olduğu bir takım taktiklerini anlatmayı, derin bir üzüntü ve keder örtüsü altında yapar. Yazarın Müslümanları ilgilendiren meselelere böyle çok tepelerden  adeta kuş bakışıyla bakması hep ilgimi çekmiştir. Özdenören'in hiç bir kitabında asla hamaset çizgileri bulamazsınız. Bu alabildiğince soğukkanlı kişiliğiyle, kendine çok büyük bir okuyucu kitlesi bulabilmiş, bütün kitaplarını okumaya eğilimli bir takipçi kitlesine sahip olmayı başarmıştır.
Kitapları çok köklü muhakemeler ve derinlemesine bilgi birikimleriyle doludur. Fakat kitabın bazı bölümlerinde Müslümanlar arasında yaygın olan,  olağan ve süregelen yanılgıları anlatırken,  acımasız genellemeler  yapar. Müslüman ismini kullandığı, adını Müslüman diye isimlendirdiği kitle aslında Türk toplumunun genelidir. (dünya müslümanlarını konumuzun dışında tutuyorum). "Günümüz  dünyasında olaylara dünyaya batılıların değer yargılarıyla onların gözlükleriyle baktırılıyoruz" diye giriş yaptığı paragrafta, batı kalıplarıyla düşünmeye başladığımızı  anlatır. Bu doğru ve acımasız tespiti sunarken genelleme yapmaktan kaçınsa ve bunu aşabilmenin formüllerini sunsaydı paragrafın şimdiki faydasını artırabilirdi belki.
Batıya dair bütün kültürel ve ahlaki değerleri etkin ve keskin bir üslupla değerlendirmeleri ile meşhur olmuş bir yazar olduğu için kitabında batılı hayat tarzı derinlemesine incelenmiş ve batı kültürü  ile İslam kültürü arasında kıyaslamalar yaparak köklü etütler yapmıştır. Sonuç olarak, Günümüz İslam toplumlarını bugünkü durumlarına iten batıcı saiklerin neler olduğunu anlamamıza yardımcı olacak bir kitap ortaya çıkarmıştır

. Belki yazar bunun farkında değildir ama sıradan bir Müslüman okuyucunun nazarında yazarın kültür ve din kavramlarını masaya yatırmada kullandığı üslup ve tarzındaki garabet daima kendini göstermektedir  Paragraflarına batılı düşünür ve yazarlardan alıntılar yaparak başlaması sonunda da Müslüman toplum. hakkında keskin tahlillerde bulunduktan sonra konuyu kıyaslama suretinde bitirmesi bu garabetin temelini teşkil etmektedir.  Hemen hemen her konu başları batılı yazarlardan yaptığı alıntılarla doludur. Türkçeyi kullanışının mükemmele yakın bir boyutta olması ve kitaplarının keskin mütalaalarla dolu olması onu vazgeçilmez yapmaktadır  ama yukarıda bahsettiğim olumsuzlukları kitaplarının temelini teşkil ettiğini de söylememiz gerekir.



Her şeye rağmen  Özdönören'in İslam dünyasına kazandırdığı kitaplarının Müslümanların uyanışına çok büyük katkılar sağladığı kanaatini taşıdığımı belirtmek istiyorum. Kendisinin demokratik ve laik düşünce yapısının temelindeki nüanslardan bahsederken ki başarısı tezahürata değer bir niteliktedir. Onun böyle batı mihverinde yazı yazarak köklü eleştirmeleri ve uyandırış telkinlerinin başarısı, onun kullandığı bu üslubu kullanmayanlardan daha çok başarı sağlamıştır. Kendisini düzenli olarak takip eden ve kitaplarını okuyan kimselerin keskin düşünme kabiliyetinin arttığının ve Müslümanlık anlayışının yaşanılır bir bakış açısı olması fikrine dayanaklar edinme faydası sunduğunun  altını çizmemiz gerekiyor.
Kitaplarının hepsi çok değerlidir ve  istifade için yaklaşan herkese büyük kazanımlar sunacağının farklı bakış açılarının kapısını açacağını düşünüyorum. Özellikle batılı kafayı benimsemeye meyyal kişiliklerin bu kitabı okuduğu zaman derin bir travma geçirecekleri ve kendilerinden ve meylettikleri bu batılı söylemlerden şiddetle tiksinecekleri kanaatindeyim. Özellikle batı dünyasını çok iyi bilen bir yazarın, kendilerini çoktan aşan ifadeler kullanarak böyle batı eleştirilerinde bulunması onları hangi alanda aşağılık kompleksi içinde kalmaları konusunda bocalatacaktır. Batı mihverinde İslamdan mı? İslam mihverinde batılı düşünmeyi adet edindiklerinden mi utanacaklardır?. 
Düz ayak okuyucuların bu kitaptan çok keyif alamayacaklarını esefle ifade ediyorum. Çünkü yazı tarzı ve Türkçesi yalnızca kitap okumayı hayat tarzı edinmiş,yanısıra kuran hadis okuyan  üst düzey okuyuculara hitap etmektedir. Bu değerlendirmeyle birlikte, yaptığı işle hitap ettiği kitlenin  asla buluşamayacağından endişelerimiz vardır. Ama büyük olasılıkla kitabı anlayanlar okuyacak,kitaptaki mülahazaları kitabı asla okuyamayacak olan batı meraklı kafalara anlatmaya çalışılacaklar, fikirleri için kaynak olarak kullanacaklardır. Zaten çoğu zaman böyle olmuyor mu?  
Allaha emanet olun                                                                           
Umeyme VERA