14 Ocak 2014 Salı

SABEDENLER VE ŞÜKREDENLER



                                                                  İKİ BOYUTLU HAYAT



   


     Ne zaman İbni Kayyum eserlerinden birini okumak için elime alsam, hocası İbni Teymiye’nin ilim sofrasından kifayet derecesinde sebeplenen bir genç aklıma gelir. Onca yaşlı görüntüsüyle, bizce tarih olmuş ve toprak içinde kemikleri dahi yok olmuş bir insanı, sanki hala henüz 15 inde bir ilim talebesi olarak görebiliyorum bazen. Hocasının  (ibni teymiye) dizinin dibinde ders halkalarına sebatla devam eden bir gençtir aslen İbni Kayyum.

Kitapları, her ne kadar klasik eserler şeklinde algılansa da, aslında çok dinamik bir beyinin ürünüdür ve asrımızda bile okuyucunun meselelerine ışık tutabilecek nitelikte güncelliğini halen korumaktadır.
İbni Kayyum’un kitapları dev bir ekolün, selef mantığının ve ilminin toparlayıcısıdır. Gelmiş ve geçmiş İslam birikiminin, selefe ait sözlerin ve hikmet parçacıklarının ihtiva ettiği ruhani eserlerinin yanında, akidevi konuları etraflıca sunan, satır satır ezberlenip hıfzedilmeye layık eserleri de vardır. Adeta ilmin ve hikmetin kaynağı olmuştur.

İbni Kayyum’un sabredenler ve şükredenler eserini okuduğumda, selef âlimlerinin dinin özünü bu kadar güzel anlayıp anlatabilmeleri karşısında heyecanla ürperdim. Ve elhamdülillah ki bu ümmetin ilim kanalları hep taze ve böyle dinamik âlimlerimiz var dedim. Bunu ümmet olmamızla ilgili bakarada geçen ayetin mucizevi bir yansıması olarak gördüm. Başka hiçbir semevi dine böyle bir ümmetin müjdesinin verilmemesinin sırrı, Ebu Bekir’de, Ebu Zer’de ve İbni kayyum’da saklıdır.

Kitap hem İbni Kayyum’un sabır ve şükür hakkındaki yorumlarını, hem de İbni Kayyum’dan da eski âlimlerin sabır ve şükür yorumlarını ihtiva ediyor.

Sabır ve şükür hakkında sağlıklı bir akide edinmek için, güncel ama bölük pörçük, asıl anlamını vermekten yoksun olan diğer kitaplardan feragat edip bu kitabı tedris etmek gerek. Sabrın ve şükrün nasıl insan hayatının merkezine oturduğunu, aslında hep o merkezde bir yerlerde tanımlanması gerektiğini idrak edince, hikmetin bu parçasına sahip olduğunuzdan dolayı çok bahtiyar oluyorsunuz.

Sabır nedir veya şükür nedir?  Bu soruyu bu kitabı okumadan cevap veriyorsanız mutlaka yanlış ya da eksik olacaktır. Allah, hikmet kanallarımızın paslarını silsin ve keşke doğru bir idrakle kendimizde bu fehme ulaşalım ama bence, bu birikimle işe başlayıp sonrasında ondan aldığımız ferasetle yol almamız, bu birikimi bir asır öteye bizim taşımamız daha hakkanidir.

Çünkü bu bir ümmet birikimidir ve Allah subhanehu ve Teâlâ’nın dilemesiyle bir sonraki asra zaten taşınacaktır. O zaman, kibri bırakmalı ve ucundan tutarak bunu taşıyan bizler olmalıyız. Peygamber bile yüzünü göğe doğru çevirerek bakınıp duruyor. Hiçbir öze kaynaklık etmeye soyunmuyor. İnsana ne oluyor ki, kaynağı kendinden olmayan bir dine kaynaklık etmeye çalışıyor hayret ediyorum.

Kitaptan sabırla ilgili bazı kesitleri okuduğunuzda bütün yazdıklarımda bana hak vereceksiniz:
“Sabır, alakalı olduğu konulara göre üç kısımdır: Birinci kısım emirleri ibadet ve taatları eda edinceye kadar yapılan sabırdır. İkinci kısım yasakları ve şeriata uygun olmayanları yapmamaya sabırdır. Üçüncü kısım kaza ve kadere kızmayıp bunlara sabırdır… İbni Teymiye, devamlı bu üç esas üzerinde durarak şöyle derdi: Ey oğulcağızım! Emredileni yap, haramlardan ve yasaklardan kaç ve takdir edilmiş olanlara sabret…”

“Sabır insanın yasaklardan uzak kalması belanın acılarını yudumlarken sükûnet ve vakarını muhafaza etmesidir”

Bu eserde sabır hakkında açıklama yapılırken çok toparlayıcı bir bakış açısı sunuluyor. Sabır hakkında genel anlayışa göre sabır, bela ve musibetlerle karşılaşınca yapılır. Bir musibet gelince feryat etmeksizin ilk anda sükûnetle davranırsın vs.

Fakat aslen sabır, sadece musibette değil insan hayatının her karesinde mevcuttur. Haramlardan kaçınırken, takvaya azmederken, emirleri titizlikle yerine getirirken, dili ve kalbi hak üzerinde tutmaya çabalarken meydana çıkar asıl sabır.

Sabır deyince sadece musibet akla gelememeli. Sabır deyince Hz. Âdem’in dünyaya inişindeki çileli yolculuğu, Allah’a giden yoldaki çektiğimiz çile ve sıkıntılar akla gelmeli. Namazda sabır, hatta huşuda sabır.  Evlatta şirk koşmamaya,  heva ordusuna karşı bir kalkan olan sabır. Yani iki boyutlu hayatımızın bir boyutu sabır, diğer boyutu da şükürdür.  

Şükür hakkında ise kitapta şöyle bir tanım var:  “ Şükür Allah’ın nimetlerini boyun bükerek itiraf etmek, kulun bütün güç ve takatini Allah’a ibadet ve itaat etmede sarf etmesidir.”
“Allah’ın nimetlerini gören kimse, kendi iyi amellerini görmez. İsterse en güzel ameli yapmış olsun. Çünkü Allah’ın nimetleri, onun amellerinden çoktur. Kul nimetin farkında oldukça onun hakkını gözetmeye gayret eder.” Nimeti görmek kendini yetersiz görmek ve ibadet yaptıkça yapmaktır.

Şükür denilince bazen şöyle bir tanım getiriliyor. “İbadetlerin başı şükürdür.” Oysa kitabı okuyunca bunu şöyle anlıyorsunuz. “Şükrün başı ibadetlerdir.”

Kalp ile nimeti idrak eder, kimden geldiğini fark edeceksin. Bu kalbin şükrüdür. Dil ile bunu ilan edeceksin bu dilin şükrüdür. Bütün bu ikili olguyu diğer bir olguyla birleştiremezsen asla tamamlanmıyor. Ve hatta bir işe yaramıyor. Çizmekte olduğun daireyi yarım bırakırsan ona daire denmez yarımay denir. Yani daireyi tamamlamak, nimeti Allaha itaat ve Allah’a karşı takvada kullanmaktır.

Sabır ve şükür kavramlarını daha iyi anlayabilmek için bu kitabı mutlaka okuyun. Kitapta sunulan derli toplu bilgilerin kendi zihninizde de derlenip toparlandığını gördüğünüzde, bir ömür çalışarak bile elde edemeyeceğiniz kadar hikmet parçası biriktirmiş olursunuz. Yüzlerce âlimin biriktirdiği ömre bedel parçalar…

Bu hikmet hayatımızı da derleyip toparlar belki kimbilir…

Allaha emanet olun.

Umeyme Vera



      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder