İKİ BOYUTLU HAYAT
Ne zaman İbni Kayyum eserlerinden birini okumak için elime alsam, hocası İbni Teymiye’nin ilim sofrasından kifayet derecesinde sebeplenen bir genç aklıma gelir. Onca yaşlı görüntüsüyle, bizce tarih olmuş ve toprak içinde kemikleri dahi yok olmuş bir insanı, sanki hala henüz 15 inde bir ilim talebesi olarak görebiliyorum bazen. Hocasının (ibni teymiye) dizinin dibinde ders halkalarına sebatla devam eden bir gençtir aslen İbni Kayyum.
Kitapları, her ne kadar klasik eserler şeklinde algılansa da,
aslında çok dinamik bir beyinin ürünüdür ve asrımızda bile okuyucunun
meselelerine ışık tutabilecek nitelikte güncelliğini halen korumaktadır.
İbni Kayyum’un kitapları dev bir ekolün, selef mantığının ve
ilminin toparlayıcısıdır. Gelmiş ve geçmiş İslam birikiminin, selefe ait
sözlerin ve hikmet parçacıklarının ihtiva ettiği ruhani eserlerinin yanında,
akidevi konuları etraflıca sunan, satır satır ezberlenip hıfzedilmeye layık
eserleri de vardır. Adeta ilmin ve hikmetin kaynağı olmuştur.
İbni Kayyum’un sabredenler ve şükredenler eserini
okuduğumda, selef âlimlerinin dinin özünü bu kadar güzel anlayıp
anlatabilmeleri karşısında heyecanla ürperdim. Ve elhamdülillah ki bu ümmetin
ilim kanalları hep taze ve böyle dinamik âlimlerimiz var dedim. Bunu ümmet
olmamızla ilgili bakarada geçen ayetin mucizevi bir yansıması olarak gördüm.
Başka hiçbir semevi dine böyle bir ümmetin müjdesinin verilmemesinin sırrı, Ebu
Bekir’de, Ebu Zer’de ve İbni kayyum’da saklıdır.
Kitap hem İbni Kayyum’un sabır ve şükür hakkındaki
yorumlarını, hem de İbni Kayyum’dan da eski âlimlerin sabır ve şükür
yorumlarını ihtiva ediyor.
Sabır ve şükür hakkında sağlıklı bir akide edinmek için,
güncel ama bölük pörçük, asıl anlamını vermekten yoksun olan diğer kitaplardan
feragat edip bu kitabı tedris etmek gerek. Sabrın ve şükrün nasıl insan
hayatının merkezine oturduğunu, aslında hep o merkezde bir yerlerde
tanımlanması gerektiğini idrak edince, hikmetin bu parçasına sahip olduğunuzdan
dolayı çok bahtiyar oluyorsunuz.
Sabır nedir veya şükür nedir? Bu soruyu bu kitabı okumadan cevap
veriyorsanız mutlaka yanlış ya da eksik olacaktır. Allah, hikmet kanallarımızın
paslarını silsin ve keşke doğru bir idrakle kendimizde bu fehme ulaşalım ama bence,
bu birikimle işe başlayıp sonrasında ondan aldığımız ferasetle yol almamız, bu
birikimi bir asır öteye bizim taşımamız daha hakkanidir.
Çünkü bu bir ümmet birikimidir ve Allah subhanehu ve Teâlâ’nın
dilemesiyle bir sonraki asra zaten taşınacaktır. O zaman, kibri bırakmalı ve
ucundan tutarak bunu taşıyan bizler olmalıyız. Peygamber bile yüzünü göğe doğru
çevirerek bakınıp duruyor. Hiçbir öze kaynaklık etmeye soyunmuyor. İnsana ne
oluyor ki, kaynağı kendinden olmayan bir dine kaynaklık etmeye çalışıyor hayret
ediyorum.
Kitaptan sabırla ilgili bazı kesitleri okuduğunuzda bütün
yazdıklarımda bana hak vereceksiniz:
“Sabır, alakalı olduğu konulara göre üç kısımdır: Birinci
kısım emirleri ibadet ve taatları eda edinceye kadar yapılan sabırdır. İkinci
kısım yasakları ve şeriata uygun olmayanları yapmamaya sabırdır. Üçüncü kısım
kaza ve kadere kızmayıp bunlara sabırdır… İbni Teymiye, devamlı bu üç esas
üzerinde durarak şöyle derdi: Ey oğulcağızım! Emredileni yap, haramlardan ve
yasaklardan kaç ve takdir edilmiş olanlara sabret…”
“Sabır insanın yasaklardan uzak kalması belanın acılarını
yudumlarken sükûnet ve vakarını muhafaza etmesidir”
Bu eserde sabır hakkında açıklama yapılırken çok toparlayıcı
bir bakış açısı sunuluyor. Sabır hakkında genel anlayışa göre sabır, bela ve
musibetlerle karşılaşınca yapılır. Bir musibet gelince feryat etmeksizin ilk
anda sükûnetle davranırsın vs.
Fakat aslen sabır, sadece musibette değil insan hayatının
her karesinde mevcuttur. Haramlardan kaçınırken, takvaya azmederken, emirleri
titizlikle yerine getirirken, dili ve kalbi hak üzerinde tutmaya çabalarken
meydana çıkar asıl sabır.
Sabır deyince sadece musibet akla gelememeli. Sabır deyince
Hz. Âdem’in dünyaya inişindeki çileli yolculuğu, Allah’a giden yoldaki
çektiğimiz çile ve sıkıntılar akla gelmeli. Namazda sabır, hatta huşuda
sabır. Evlatta şirk koşmamaya, heva ordusuna karşı bir kalkan olan sabır. Yani
iki boyutlu hayatımızın bir boyutu sabır, diğer boyutu da şükürdür.
Şükür hakkında ise kitapta şöyle bir tanım var: “ Şükür Allah’ın nimetlerini boyun bükerek
itiraf etmek, kulun bütün güç ve takatini Allah’a ibadet ve itaat etmede sarf etmesidir.”
“Allah’ın nimetlerini gören kimse, kendi iyi amellerini
görmez. İsterse en güzel ameli yapmış olsun. Çünkü Allah’ın nimetleri, onun
amellerinden çoktur. Kul nimetin farkında oldukça onun hakkını gözetmeye gayret
eder.” Nimeti görmek kendini yetersiz görmek ve ibadet yaptıkça yapmaktır.
Şükür denilince bazen şöyle bir tanım getiriliyor. “İbadetlerin
başı şükürdür.” Oysa kitabı okuyunca bunu şöyle anlıyorsunuz. “Şükrün başı
ibadetlerdir.”
Kalp ile nimeti idrak eder, kimden geldiğini fark edeceksin.
Bu kalbin şükrüdür. Dil ile bunu ilan edeceksin bu dilin şükrüdür. Bütün bu
ikili olguyu diğer bir olguyla birleştiremezsen asla tamamlanmıyor. Ve hatta
bir işe yaramıyor. Çizmekte olduğun daireyi yarım bırakırsan ona daire denmez
yarımay denir. Yani daireyi tamamlamak, nimeti Allaha itaat ve Allah’a karşı
takvada kullanmaktır.
Sabır ve şükür kavramlarını daha iyi anlayabilmek için bu
kitabı mutlaka okuyun. Kitapta sunulan derli toplu bilgilerin kendi zihninizde
de derlenip toparlandığını gördüğünüzde, bir ömür çalışarak bile elde
edemeyeceğiniz kadar hikmet parçası biriktirmiş olursunuz. Yüzlerce âlimin
biriktirdiği ömre bedel parçalar…
Bu hikmet hayatımızı da derleyip toparlar belki kimbilir…
Allaha emanet olun.
Umeyme Vera
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder