29 Haziran 2014 Pazar

Müslüman Psikologların Çıkmazı


musluman psikologlarin cikmazi ile ilgili görsel sonucu




Eskiden okuduğumuz kitapları yeniden okumanın faydalarından bahseden bir konuşma dinlemiştim. O konuşmayı dinlerken bu kanıyı şiddetle savunan kişi yalnızca o konuşmayı yapan kişiydi. Bence ise ispatlanmamış bir bilgi niteliğindeydi o zaman… Bu makalemde eskilerde okuduğum ama künhüne vakıf olamadığım, ikinci okuyuşumda konularını daha iyi kavradığım bir kitaptan bahsedeceğim. Eser, eski ama oldukça popüler ve alanında tek gibi görünüyor.
   
Hakkında konuşmak istediğim Kitap,  Malik Babikir Bedri’nin kaleme aldığı Müslüman Psikologların Çıkmazı adlı kitabıdır.  Kitap, ilk yazıldığı dönemlerde çok konuşulduğu gibi günümüzde de halen konuşulmaya devam ediyor.

Yazar, Sudan doğumlu bir psikiyatrist. Yükseköğrenimini Beyrut Amerikan üniversitesinde bitirir. İngiltere, Londra’da derken Sudan’a döner.  İngiliz psikologlar derneği, ABD ve Kanada Müslüman sosyal bilimciler derneği, İngiliz davranışsal psikoterapi derneği gibi bu minvalde birçok derneğin üyesidir.  Kitabının ilk önsözünü New York eyalet üniversitesi yardımcı profesörü yazmıştır.

Yazar, bu kitabının Amerika’da, Müslüman sosyal bilimciler derneğine sunduğu dördüncü kongresinde “Kertenkele Çukurundaki Müslüman Psikologlar “ isimli tebliğine dayandığını belirtir. Kongrede sunduğu bu tezi (yani elimizdeki bu kitap) daha sonraları Amerika’da “İslami psikoloji” derneğinin doğmasına ve yine Amerika’da İslam ve psikoloji alanındaki ilk sempozyumun kurulmasına neden olacak şekilde çığır açıcı açılımlara öncülük yapmıştır.

Yazarın, Amerika ve İngiliz üniversitelerinde kongre, sempozyum vb. çok çeşitli faaliyetlere başkanlık ettiğini öğreniyoruz. Kitabı bu kadar popüler yapan şey, imajı ve iç fikirleri olsa gerek.  Amerika’da İslami psikoloji dallarının oluşmasına ve böylece her iki medeniyeti yaklaştırmaya katkı sağlaması, kendi alanında başardığı ilkleri temsil etmektedir.

Kertenkele çukurunu tasvir ederken, Müslüman psikologların batı kaynaklı psikoloji alanındaki teori ve pratikleri şuursuzca kopya etmeleriyle düştükleri çukur olarak izah eder. Kitabının temel konusu Müslüman psikologların batılı psikologları körcesine taklit etmesi üzerine bina edilmiştir. Müslüman psikologları batılı psikolojiyi taklit etme konusunda uyanık olmaya çağırırken, batı kaynaklı psikolojik teori ve uygulamaların arkasında yatan kültürü ve onların kılık değiştirmiş inançlarını gerektiği kadar eleştiriye ve tetkike tabi tutmalarının gerekliliğinin altını çizer. Çünkü yazara göre batı kaynaklı psikoloji tamamen belli ideoloji ve düşünce biçimine hizmet eden yanlı kuramlara sahip bir oluşumdur. Onların din hakkında yazdıkları yazılar, tamamen aslı bozuk Yahudi ve Hristiyan dininin mirasıdır. Onlar kendi dinlerini sorgularken Müslümanların da aynı şeyi yapmasının olağan dışı olduğunu söyler.

“İngiltere cerrahi dalında eğitim gören bir Pakistanlı ülkesine dönüp mesleğinde işe başladığında hemen hemen hiç adaptasyon ihtiyacı duymayacaktır.”  Çünkü tıp alanı inanç yapısı kültürel sistem vb. her türlü şeyden bağımsız tamamıyla anatomik bir alandır. Fakat konu psikoloji olunca sorun o kadar basit değildir.
Yazarın ısrarla altını çizdiği düşünce şudur:  Müslüman psikologlar, tamamıyla İslam dışı olan yapılara adapte eden ve ateizm barutunu ateşleyen varsayım ve teorileri akılsızca kabul ederse işte o zaman kertenkele deliğine tam olarak girmiş ve uymuş olurlar.


Malik Bedri: İslamcılar tasavvufa yönelmeli


Yazar aynı zamanda Müslüman psikologların, çocuk eğitimi konusunda da batılı teorileri kullanarak ebeveynleri kertenkele çukuruna davet etmekten kaçınmaları gerektiğini söyler Çünkü batılı anlayışa göre anne baba her zaman haksızdır. Çocuk çok narin ve kırılgandır her türlü fiziksel ve psikolojik cezadan kaçınmak gerekir diyen, batıdaki çocuk merkezli eğitimin aile kavramını öldürdüğünden, anne baba hakkına zarar verdiğinden bahseder. Çocuk her zaman haklıdır kuramının ve aşırı müsamahalı eğitimciliğin psikopat nesilleri yetiştirdiğini anlatır. “Eğer çocuklarınızın Amerikan filmlerindeki gibi büyüdüklerini ayaklarını masanın üstüne atarak karşınızda oturmasını ve siz yaşlanınca sizi huzur evine göndermesini isterseniz onu eğitirken batılı psikolojiyi takip edin.” der.

Onun bu kitabının hem batılı kaynakları memnun etmesi, hem de Müslüman okuyucu tarafından takdir görmesi çok hayret vericidir. 
Bir doğulu psikolog olan yazarımız aslında hiçbir batılıyı incitmemiştir ama kitabın ikinci bölümünde Müslüman eğitimcileri, Müslüman hocaları ve Müslüman geçleri incitmiştir. Kitabın bir bölümünde şu ifadelere rastlarsınız.:

“Ne yazık ki bu Müslüman inkılapçı gurupların yönlendirdiği işlerin çoğunu gerçekleştiren genç erkek ve kızların seçim ve eğitimlerinde şimdiye kadar yararlanılan kaba saba yöntemler, bu hareketlerin yerel hükümetlerle tehlikeli çarpışmalara girmelerine yol açmıştır. Bu İslami hareketlerin sürekli karşılaştıkları zorluklara İslam’a muhalif siyasal ve sosyal güçlerin sebep olduğu ve bu nedenle kaçınılmazlığı tartışma götürür ancak bu çatışmaların, örneğin;  Mısır Suriye Pakistan ve Sudan’daki yakın geçmişleri eleştirel ve TARAFSIZ! bir gözle incelendiğinde Müslüman çalışanların seçim ve eğitimlerindeki bu yetersizlik açıkça görülecektir. Duygularını kontrol altına alamayan bir lider veya manyak bir üye ve ülkesinin diktatör başkanına karşı göstereceği aşırı saldırgan tepkileriyle yüzbinlerce masum dindar kişinin taciz edilmesine veya hapse girmesine neden olacaktır.” Dedikten sonra “Müslüman psikoloğun orijinal katkılarıyla desteklenirse bu büyük hareketlere eleman yetiştirilmesinde büyük gelişmeler kaydedilecek ve en azından kaçınılabilir çatışmalar azaltılacaktır..” 

Merak ediyorum Mısır’daki bu manyak üye, ya da aşırı ve saldırgan lider kimdir? Ve aslen kime başkaldırmıştır?

Acaba o mısırlı manyak! Müslüman, nasıl bir eğitimden geçmeli ki, kendi ülkesinde sömürüye razı olup temel haklarından vazgeçsin?. Kitabın bir bölümünde Muhammet Kutup ’un halka verdiği bir konferansın ardından Suud’lu bir eğitimcinin “Müslüman olarak bizim modern psikolojiye ihtiyacımız yok” dediğini söyledikten sonra bizim modern psikolojiye olan ihtiyaçlarımızı anlatmıştır İslam’ı halk içinde yeniden diriltmek, İslami eğitimin kusurlarını gidermek ve Müslüman gençlerin eğitimine katkıda bulunmak isteyen bir Müslüman, bu tecdit işini kendi dinamikleri olan İslami dinamikleri kullanarak yapılmalıdır.

 Kitabın devamında önceki bölümlerde batıyı eleştirir gibi görünen sözlerini yeniden biçimler.  Ve aynıyla şunları der: “ Batı psikolojisinin biheyviyorizm ve Freud’un psikanaliz gibi okullarını eleştirdik. Bu okulların tümü ateist pozitivist felsefeden etkilenmişlerdir. Kötümser ve bozuk bir insan doğası kavramına sahiptirler. Dini ve manevi süreçlerle ilgili açıklamaları çok tarafgirdir. Bu genel eleştir, tüm batı psikolojisi materyalist ve ruhsuzdur ve hiçbir batı psikoloji okulu insanın manevi yönüne ve dini değerlerine olumlu yaklaşımda bulunmamıştır gibi yanlış BİR İZLENİM BIRAKMIŞ OLABİLİR.  Oysa gerçekte Freud’u ilk müritleri bile şiddetle eleştirmişlerdir.” Diyerek aslen eleştirdiği batılı okulları bu iki okulla sınırlamıştır. Bu söylediği okulların kertenkele deliklerine bir Müslüman psikoloğun girmesi zaten mümkün değildir.  Freud’un fikirleri zaten din ve ahlak düşmanlıklarıyla doludur.  Yazısının devamında Freud’un saçma kertenkele deliğini reddettikten sonra başka ve aynı derecede zararlı bir kertenkele deliğini tavsiye eder:

“Müslüman psikologlar Yahudi Hristiyan dinleri açısından dinamik ve psikolojide daha geniş bir perspektife sahip olmak için Junk’u okumalıdırlar. Ancak dine karşı olumlu bir tutum takınan denenmiş ve yararları görülmüş mistik özellikleri olan günümüz psikoloji okullarını tanırlarsa çok daha fazla istifade edebilirler. Böyle gözde okullardan biri HÜMANİSTİK PSİKOLOJİDİR. “

Ve kitabın devamında yazar hümanist psikolojiyi överek onun insanı, pasif bir otomat olarak değil, kendi alınyazısını çizen, tercih özgürlüğüne sahip aktif katılımcı ve kendi kendinin arkadaşı olarak gördüğünü ifade etmiştir.

Batıdaki insan eksenli, özgürlükçü ve yaratıcıyı dışlayıcı Fransız devriminin, bizim İnsanı yaratıcı karşısında hazır ol da tutan ve insan aklını yaratıcının direktifleri karşısında köleleştiren İslami yapımızla uyuşması asla beklenmemelidir.  Ve kâinatın yöneticisi benim diyen hümanizma, batılı insanın yaratıcı ile savaş tutmasından başkası değildir.

Batının hümanizmasının, kendi üst sınıfını oluşturmak ve diğer ülkelerdeki kaynakları kendine layık görmekten başkası olmadığı konusu, içinde bulunduğumuz yüzyılda yaşayan çağcıllarımız için artık ulaşılmaz bir bilgi değil.   

Uzun zaman önce Seminerine gittiğim bir yazar, Müslümanların elle tutulur bir hukuk sistemlerinin olmadığını ve artık olmayan bir şeye ihtiyacımız olmadığı şeklindeki dolaylı sözlerine karşın, kendisine yaptığım itiraza yeterli bir cevap verememiş ve bana bu kitaptan birkaç örnek vermeye çalışmıştı. Kitabı okuduğumu duyunca konuşmayı bitirmek zorunda kalmıştı.

Makalemin başında bahsettiğim ve bu kitabı ikinci defa okumamı tavsiye eden bir başka konuşmacıda, bu kitaptaki Müslümanları incitici sansasyonel ifadeleri Aynı derecede incitici bir tarzda alıntılayarak gönüllerimizi incitmişti.

Böylece bu kitabın övgüye değer yanları açığa çıkmış oldu.
Ve hangi düşünce tarafından övülebilir olduğu.
Allaha emanet olun

Umeyme vera



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder