Eskiden okuduğumuz kitapları yeniden okumanın faydalarından bahseden bir konuşma dinlemiştim. O konuşmayı dinlerken bu kanıyı şiddetle savunan kişi yalnızca o konuşmayı yapan kişiydi. Bence ise ispatlanmamış bir bilgi niteliğindeydi o zaman… Bu makalemde eskilerde okuduğum ama künhüne vakıf olamadığım, ikinci okuyuşumda konularını daha iyi kavradığım bir kitaptan bahsedeceğim. Eser, eski ama oldukça popüler ve alanında tek gibi görünüyor.
Hakkında konuşmak istediğim
Kitap, Malik Babikir Bedri’nin kaleme aldığı Müslüman Psikologların
Çıkmazı adlı kitabıdır. Kitap, ilk yazıldığı dönemlerde çok konuşulduğu
gibi günümüzde de halen konuşulmaya devam ediyor.
Yazar, Sudan doğumlu bir
psikiyatrist. Yükseköğrenimini Beyrut Amerikan üniversitesinde bitirir. İngiltere,
Londra’da derken Sudan’a döner. İngiliz psikologlar derneği, ABD ve
Kanada Müslüman sosyal bilimciler derneği, İngiliz davranışsal psikoterapi
derneği gibi bu minvalde birçok derneğin üyesidir. Kitabının ilk önsözünü
New York eyalet üniversitesi yardımcı profesörü yazmıştır.
Yazar, bu kitabının Amerika’da,
Müslüman sosyal bilimciler derneğine sunduğu dördüncü kongresinde “Kertenkele
Çukurundaki Müslüman Psikologlar “ isimli tebliğine dayandığını belirtir.
Kongrede sunduğu bu tezi (yani elimizdeki bu kitap) daha sonraları Amerika’da
“İslami psikoloji” derneğinin doğmasına ve yine Amerika’da İslam ve psikoloji
alanındaki ilk sempozyumun kurulmasına neden olacak şekilde çığır açıcı
açılımlara öncülük yapmıştır.
Yazarın, Amerika ve İngiliz
üniversitelerinde kongre, sempozyum vb. çok çeşitli faaliyetlere başkanlık
ettiğini öğreniyoruz. Kitabı bu kadar popüler yapan şey, imajı ve iç fikirleri
olsa gerek. Amerika’da İslami psikoloji dallarının oluşmasına ve böylece
her iki medeniyeti yaklaştırmaya katkı sağlaması, kendi alanında başardığı
ilkleri temsil etmektedir.
Kertenkele çukurunu tasvir ederken,
Müslüman psikologların batı kaynaklı psikoloji alanındaki teori ve pratikleri
şuursuzca kopya etmeleriyle düştükleri çukur olarak izah eder. Kitabının temel
konusu Müslüman psikologların batılı psikologları körcesine taklit etmesi
üzerine bina edilmiştir. Müslüman psikologları batılı psikolojiyi taklit etme
konusunda uyanık olmaya çağırırken, batı kaynaklı psikolojik teori ve
uygulamaların arkasında yatan kültürü ve onların kılık değiştirmiş inançlarını
gerektiği kadar eleştiriye ve tetkike tabi tutmalarının gerekliliğinin altını
çizer. Çünkü yazara göre batı kaynaklı psikoloji tamamen belli ideoloji ve
düşünce biçimine hizmet eden yanlı kuramlara sahip bir oluşumdur. Onların din
hakkında yazdıkları yazılar, tamamen aslı bozuk Yahudi ve Hristiyan dininin
mirasıdır. Onlar kendi dinlerini sorgularken Müslümanların da aynı şeyi
yapmasının olağan dışı olduğunu söyler.
“İngiltere cerrahi dalında eğitim
gören bir Pakistanlı ülkesine dönüp mesleğinde işe başladığında hemen hemen hiç
adaptasyon ihtiyacı duymayacaktır.” Çünkü tıp alanı inanç yapısı kültürel
sistem vb. her türlü şeyden bağımsız tamamıyla anatomik bir alandır. Fakat konu
psikoloji olunca sorun o kadar basit değildir.
Yazarın ısrarla altını çizdiği
düşünce şudur: Müslüman psikologlar, tamamıyla İslam dışı olan yapılara
adapte eden ve ateizm barutunu ateşleyen varsayım ve teorileri akılsızca kabul
ederse işte o zaman kertenkele deliğine tam olarak girmiş ve uymuş olurlar.
Yazar aynı zamanda Müslüman
psikologların, çocuk eğitimi konusunda da batılı teorileri kullanarak
ebeveynleri kertenkele çukuruna davet etmekten kaçınmaları gerektiğini söyler
Çünkü batılı anlayışa göre anne baba her zaman haksızdır. Çocuk çok narin ve
kırılgandır her türlü fiziksel ve psikolojik cezadan kaçınmak gerekir diyen,
batıdaki çocuk merkezli eğitimin aile kavramını öldürdüğünden, anne baba
hakkına zarar verdiğinden bahseder. Çocuk her zaman haklıdır kuramının ve aşırı
müsamahalı eğitimciliğin psikopat nesilleri yetiştirdiğini anlatır. “Eğer
çocuklarınızın Amerikan filmlerindeki gibi büyüdüklerini ayaklarını masanın
üstüne atarak karşınızda oturmasını ve siz yaşlanınca sizi huzur evine
göndermesini isterseniz onu eğitirken batılı psikolojiyi takip edin.” der.
Onun bu kitabının hem batılı
kaynakları memnun etmesi, hem de Müslüman okuyucu tarafından takdir görmesi çok
hayret vericidir.
Bir doğulu psikolog olan yazarımız
aslında hiçbir batılıyı incitmemiştir ama kitabın ikinci bölümünde Müslüman
eğitimcileri, Müslüman hocaları ve Müslüman geçleri incitmiştir. Kitabın bir
bölümünde şu ifadelere rastlarsınız.:
“Ne yazık ki bu Müslüman inkılapçı
gurupların yönlendirdiği işlerin çoğunu gerçekleştiren genç erkek ve kızların
seçim ve eğitimlerinde şimdiye kadar yararlanılan kaba saba yöntemler, bu
hareketlerin yerel hükümetlerle tehlikeli çarpışmalara girmelerine yol
açmıştır. Bu İslami hareketlerin sürekli karşılaştıkları zorluklara İslam’a
muhalif siyasal ve sosyal güçlerin sebep olduğu ve bu nedenle kaçınılmazlığı
tartışma götürür ancak bu çatışmaların, örneğin; Mısır Suriye Pakistan ve
Sudan’daki yakın geçmişleri eleştirel ve TARAFSIZ! bir gözle incelendiğinde
Müslüman çalışanların seçim ve eğitimlerindeki bu yetersizlik açıkça
görülecektir. Duygularını kontrol altına alamayan bir lider veya manyak bir üye
ve ülkesinin diktatör başkanına karşı göstereceği aşırı saldırgan tepkileriyle
yüzbinlerce masum dindar kişinin taciz edilmesine veya hapse girmesine neden
olacaktır.” Dedikten sonra “Müslüman psikoloğun orijinal katkılarıyla
desteklenirse bu büyük hareketlere eleman yetiştirilmesinde büyük gelişmeler
kaydedilecek ve en azından kaçınılabilir çatışmalar azaltılacaktır..”
Merak ediyorum Mısır’daki bu manyak
üye, ya da aşırı ve saldırgan lider kimdir? Ve aslen kime başkaldırmıştır?
Acaba o mısırlı manyak! Müslüman,
nasıl bir eğitimden geçmeli ki, kendi ülkesinde sömürüye razı olup temel
haklarından vazgeçsin?. Kitabın bir bölümünde Muhammet Kutup ’un halka verdiği
bir konferansın ardından Suud’lu bir eğitimcinin “Müslüman olarak bizim modern
psikolojiye ihtiyacımız yok” dediğini söyledikten sonra bizim modern
psikolojiye olan ihtiyaçlarımızı anlatmıştır İslam’ı halk içinde yeniden
diriltmek, İslami eğitimin kusurlarını gidermek ve Müslüman gençlerin eğitimine
katkıda bulunmak isteyen bir Müslüman, bu tecdit işini kendi dinamikleri olan
İslami dinamikleri kullanarak yapılmalıdır.
Kitabın devamında önceki
bölümlerde batıyı eleştirir gibi görünen sözlerini yeniden biçimler. Ve
aynıyla şunları der: “ Batı psikolojisinin biheyviyorizm ve Freud’un psikanaliz
gibi okullarını eleştirdik. Bu okulların tümü ateist pozitivist felsefeden
etkilenmişlerdir. Kötümser ve bozuk bir insan doğası kavramına sahiptirler.
Dini ve manevi süreçlerle ilgili açıklamaları çok tarafgirdir. Bu genel
eleştir, tüm batı psikolojisi materyalist ve ruhsuzdur ve hiçbir batı psikoloji
okulu insanın manevi yönüne ve dini değerlerine olumlu yaklaşımda bulunmamıştır
gibi yanlış BİR İZLENİM BIRAKMIŞ OLABİLİR. Oysa gerçekte Freud’u ilk
müritleri bile şiddetle eleştirmişlerdir.” Diyerek aslen eleştirdiği batılı
okulları bu iki okulla sınırlamıştır. Bu söylediği okulların kertenkele
deliklerine bir Müslüman psikoloğun girmesi zaten mümkün değildir.
Freud’un fikirleri zaten din ve ahlak düşmanlıklarıyla doludur. Yazısının
devamında Freud’un saçma kertenkele deliğini reddettikten sonra başka ve aynı
derecede zararlı bir kertenkele deliğini tavsiye eder:
“Müslüman psikologlar Yahudi
Hristiyan dinleri açısından dinamik ve psikolojide daha geniş bir perspektife
sahip olmak için Junk’u okumalıdırlar. Ancak dine karşı olumlu bir tutum
takınan denenmiş ve yararları görülmüş mistik özellikleri olan günümüz psikoloji
okullarını tanırlarsa çok daha fazla istifade edebilirler. Böyle gözde
okullardan biri HÜMANİSTİK PSİKOLOJİDİR. “
Ve kitabın devamında yazar hümanist
psikolojiyi överek onun insanı, pasif bir otomat olarak değil, kendi
alınyazısını çizen, tercih özgürlüğüne sahip aktif katılımcı ve kendi kendinin
arkadaşı olarak gördüğünü ifade etmiştir.
Batıdaki insan eksenli, özgürlükçü
ve yaratıcıyı dışlayıcı Fransız devriminin, bizim İnsanı yaratıcı karşısında
hazır ol da tutan ve insan aklını yaratıcının direktifleri karşısında
köleleştiren İslami yapımızla uyuşması asla beklenmemelidir. Ve kâinatın
yöneticisi benim diyen hümanizma, batılı insanın yaratıcı ile savaş tutmasından
başkası değildir.
Batının hümanizmasının, kendi üst
sınıfını oluşturmak ve diğer ülkelerdeki kaynakları kendine layık görmekten
başkası olmadığı konusu, içinde bulunduğumuz yüzyılda yaşayan çağcıllarımız
için artık ulaşılmaz bir bilgi değil.
Uzun zaman önce Seminerine gittiğim
bir yazar, Müslümanların elle tutulur bir hukuk sistemlerinin olmadığını ve
artık olmayan bir şeye ihtiyacımız olmadığı şeklindeki dolaylı sözlerine
karşın, kendisine yaptığım itiraza yeterli bir cevap verememiş ve bana bu
kitaptan birkaç örnek vermeye çalışmıştı. Kitabı okuduğumu duyunca konuşmayı
bitirmek zorunda kalmıştı.
Makalemin başında bahsettiğim ve bu
kitabı ikinci defa okumamı tavsiye eden bir başka konuşmacıda, bu kitaptaki
Müslümanları incitici sansasyonel ifadeleri Aynı derecede incitici bir tarzda
alıntılayarak gönüllerimizi incitmişti.
Böylece bu kitabın övgüye değer
yanları açığa çıkmış oldu.
Ve hangi düşünce tarafından
övülebilir olduğu.
Allaha emanet olun
Umeyme vera
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder